Yalnızlara Özel Menemen – Deniz Büyükbozkırlı

Her akşam menemen yapıyorum, nasıl olsa bundan şikâyet edecek kimse yok. Yazları doğalına yakın oluyor, domates, biber filan. Kışları ise doğaçlama bir şahesere dönüşüyor. Dolapta ne bulursam ince ince kesip ekliyorum, kuru soğan halkaları, kâğıt gibi patates dilimleri, tost kaşarı yaprakları. Sabrım olduğunda havuç bile rendelerim. Paraya kıymışsam çemeniyle beraber pastırma da iyi gider. Karnım çok açken acele ediyorum, o zaman bu malzemelerin çoğu iyi pişmemiş oluyor, yumurta sarısı bile sulu…İşte benim menemenim, vahşi ve samimi…

Menemenimi sahanıyla televizyon karşısındaki sehpaya taşıyorum. Ekranda adamın biri atölyesinde eyer yaparken atının geçirdiği kazayı, bacağındaki yarayı anlatıyor. Dünyaya at olarak gelmek ister miydim? Sağlam bir çifte atıp dört nala kaçmak?  Aklım hep başka yerde, hep yanlış yerde…

Zil çalıyor. Akşamın sekizinde çok ender bir durum bu, irkiliyorum. Portmantodan uzun hırkamı hızla üzerime geçiriyorum. Krem rengi bir tayt var üzerimde. Karşımda genç, orta boylu, mavi gözlü, yakışıklı bir adam. Asansörde rastladığımı hatırlıyorum. Ağır alışveriş torbalarımdan birini hiç sormadan elimden sıyırıp almış, önce binmem için kapıyı açık tutmuştu. Arkamız aynaya dönük, birkaç cümle konuşmuştuk. Yüzüne doğrudan bakamamıştım, çünkü biliyorum… Mavi göz hipnotize eder beni… Hazırlıksız yakalanıyorum bir anda, iki yuvarlak, açık mavi buz parçasının üzerinde kayıyorum, tutunamıyorum. Yüzlerimiz yakın. Çok üşüyormuş gibi hırkamın iki yakasını iyice birleştiriyorum, kollarım belimde kavuşuyor. Gözlerimi hâlâ ondan alamasam da bedenim kozada gizliyken daha iyiyim. Saçlarım karmakarışık, tepemde kaçak bir buklenin havalanıp komik bir hale gelmediğini ümit ediyorum.

Susuyoruz ikimiz de. Saatlerce konuşmuşuz ya da koşmuşuz da halimiz kalmamış gibi birbirimize bakıyoruz. Gözlerine gömülüp sonsuza dek sessiz kalabilirim. Açık mavinin içerisinde çok küçük beyaz noktalar da görüyorum, hayali çizgilerle hepsini birleştirmeye, boyamaya çalışıyorum. O bende ne görüyor, en ufak bir fikrim yok. Gülümsüyor hafifçe, çehresi canlanıyor. “Maalesef bu apartmanları kötü yapıyorlar, ses yalıtımı yetersiz. Bu saatte piyano çalmasanız olmaz mı acaba, televizyonun sesini duyamıyoruz” Şey, ben sadece blok flüt çalarım. Onu da en son lisede çalmıştım. Adam bir kahkaha atıyor, “Affedersiniz, yanlış daireye geldim herhalde, çocuk mu yetişkin mi kimse artık, sanki yeni öğrenen biri gibiydi, kısacık bir parçayı tekrar tekrar çalıyor.” Girin kendiniz bakın isterseniz, evimde piyano yok. “Tabii inanıyorum size, yalnızsınız herhalde, blok flüt de kim bilir nerededir, ben bir de yukarı kata…” Lütfen içeri girin, piyano olsaydı göstermek kolay olurdu, oysa olmadığını göstermek zor, her yeri gezmelisiniz.

Sesimdeki otoriteye ben bile şaşırıyorum ama kendi ayağıyla gelen bir boğaya kırmızı pelerin sallamamak olmaz. Şaşkın, heyecanlı içeri giriyor, ayağında önü kapalı, gerçek deriden dümdüz siyah bir terlik. Antredeki paspasın üzerinde tabanını temizliyor. Paspas -teyzemin eskimiş külotlu çorapları değerlendirmek için büküp döndürerek birleştirdiği kahverenginin elli tonundaki yumuşacık elips- öne geriye kayıyor, terlik ayağından çıkacak gibi oluyor. Holden salona ilerliyor, Duvarlara –isli yerleri gizlemek için- yapıştırdığım çerçevesiz afişlere, L şeklindeki koltuğa, ekranda eyeri nazikçe çekiçleyen ustaya bakıyor, belli ki bir an önce sıvışmak niyetinde. Tam hole doğru bir hamle yapacakken sehpanın işlemeli örtüsünün üzerindeki çatalı, bıçağı, iki iri ekmek dilimini, tuzluğu ve karabiber değirmenini fark ediyor. Ocağın üstünden yeni aldığım sahanın içerisindeki tepeleme menemeni görünce hatları gevşiyor.

“Ooh harika kokuyor, hem de rengarenk. Havuçlu menemen görmemiştim hiç, sizin yörenizde öyle mi yapılır?” Arkasındayım, bana bakmadan konuşuyor, takılmadan cevap veriyorum. Yöremiz tehlikelidir. Geceleri pek dolaşılmaz. Uzaktan uğultular, ezgiler gelir, alışık olmayanları uyutmaz. Bana dönmek istiyor, kollarımı sımsıkı beline doluyorum, izin vermiyorum. Benimle menemen yer misiniz? Taze beyaz ekmeğim de var, banarız. Çatala bile gerek yok. Kanatlarından yakalanmış dev bir güvercin gibi titriyor, hızlanmış nefesini duyuyorum. Terslemiyor, itmiyor.

Zil çalıyor yeniden, aynı akşamda ikinci kez, istisnai bir olay daha. Açıyorum. Kiremit rengi daracık bir pantolon giymiş, siyah saçlarını çok yukarıdan toplamış, çekik gözlü, buğday tenli bir kadın. “İyi akşamlar. Kocam burada mı? Epeydir bekliyorum gelmedi, piyano sesi de kesilmedi merak ettim. İyi akşamlar hanımefendi. Endişelenmeyin, kocanız iyi. Sadece biraz acıkmış.

Comments (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Nisan Erdem, Everest Yayınları tarafından yayımlanan “Rüyanın Oltasında” adlı kitabının ardından Yavuz Yavuzer ile söyleşti.

Bağlantı profilde.

@1yavuzyavuzer
@nisan.e
@everestyayinlari
...

Ekibimizin üyelerinden Selnur Güneş, “Yıldızçiyi” isimli yeni öyküsüyle Yazı Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

@selnurgunes
...

İlayda Özcan, “İlgili Edebiyatla” isimli yeni öyküsüyle Yazı Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

@ilaydaa.ozcn
...

Senem Balaban, “Zavallı Yalnız Bilgisayar” isimli yeni öyküsüyle Yazı-İşleri’nde.

Bağlantı profilde.

@sen_emba_laban
...

Atakan Boran’ın yeni öyküsü “Eski Güzel Günler” Yazı İşleri’nde.

Bağlantı profilde. 📌

@atakanboran1
...

Tuğrul Karataş, “Kanlı Batak” isimli öyküsüyle Yazı-Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

@tugrulkaratas
...

Gamze Güller, Everest Yayınları’ndan yayımlanan Zürafanın Bildiği kitabının ardından Yavuz Yavuzer ile söyleşti.

Bağlantı profilde.

@gamzegullergg @1yavuzyavuzer @everestyayinlari
...

Uğur Demircan “Masal” isimli yeni öyküsüyle Yazı Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

Fotoğraf: Aydın Akburak
...

Sudenaz Kahraman, “Kül” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@sudenazzkahraman
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin son öyküsü “Bakkalın Oğlu” Sümeyye Batur’un kaleminden Yazı İşleri’nde.

@spslslsmy

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin üçüncü öyküsü “Mavi Güneş” Enes Yazan’ın kaleminden Yazı İşleri’nde.

@enesyazan_

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin ikinci öyküsü “Süt” Azra Ertek’in kaleminden Yazı İşleri’nde.

@azrertk

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin ilk öyküsü “Radyo” Arman Yazan’ın kaleminden Yazı İşleri’nde.

@armanyazan_

Bağlantı profilde.
...

“Merhaba, ben Füruzan…”

Murat Uğurlu’nun kaleminden, üç uzun yaz ikindisinde yolunun kesiştiği Füruzan’a veda mektubu “Benim Füruzanlarım” Yazı İşleri’nde.

“İnsan olmak böyle bir şey midir acaba? Beşikten mezara upuzun, harcıâlem, manasız bir huzursuzluk…”

Bağlantı profilde.

@murat.vesaire
...

Van’da genç yazarlara, “Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak” isimli bir atölye veren Serpil Canalan bu yolculuğunu “Bir Çizgili Defter Meselesi” yazısıyla kaleme aldı.

Bağlantı profilde.

@serpilcnln
...

Mehmet Can Şaşmaz, “Ceza” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@mehmetcansasmaz
...

Ahmet Erkam Saraç, “Sakın Efsane Söyleme” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@aerkamsarac

Bağlantı profilde.
...

Oğuz Dinç, “Herkesin Derdi Kendine” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@oguzdinc_official

Bağlantı profilde.
...

Dilara Ulu, “İzafi Mesele” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@dileabag

Bağlantı profilde.
...

Mehmet Can Şaşmaz, “Ödül” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@mehmetcansasmaz
...

Yazı İşleri


Künye

Yayın Yönetmeni

Murat Çelik


Yayın Kurulu

Duygu Değirmenci

Elif Yeşilkaya

Eris İnal

Fırat Yılmaz

Gülcan Ayral

Hatice Tosun

Müge Oskay

Salihcan Sezer

Tolga Esat Özkurt

Yavuz Yavuzer

İletişim

[email protected]

Press ESC to close