Lydia Davis’in yeni kitabı Our Strangers’tan kadınlığın aşamaları ve bir kız çocuğundan bir kadına dönüşmenin kafa karıştırıcılığı üzerine bir yazı.
***
Hayatımdaki yeniliklere alışmak benim için öyle uzun sürüyor ki yorgun olduğum zamanlarda kocamı eskiden sahip olduğum diğer kocamın ismiyle çağırıyorum, halbuki bu uzun zaman önceydi ve yeni oğlumu da o gelmeden önce, on uzun yıl boyunca hayatımda olan ilk oğlumun ismiyle çağırıyorum. Bundan daha beteri var, çünkü daha da yorgun olduğum zamanlarda yalnızca diğer kocamı ve ilk oğlumu hatırlıyorum.
O ilk kocamla evlendiğim zamanlar henüz on sekiz yaşında bir kız olmaya alışamamıştım, daha da küçük olduğumu sanıyordum, on iki yaşında falan ve sanki o da benim ağabeyimdi, küçük kız kardeşiymişim gibi ona sataşırdım ta ki beni başından atana dek. Ve sonra ilk oğlum doğduğunda, henüz yirmi dokuz yaşında bir kadın olmaya alışamamıştım, daha genç hissediyordum, on sekiz yaşında bir kız gibi, henüz kendim bir çocuktum, gerçekten, iyi bir anne olacak kadar büyük değildim.
Şimdi burada önümdeki genç kadına ve annesine bakıyorum da, annesinin benim de annem olabileceğini düşünüyorum, o bizim ortak annemiz olabilir, çünkü hâlâ genç bir kadın olduğumu sanıyorum, oysa annesiyle aynı yaştayım. Bu annenin şu anki yaşında olduğumu idrak etmem uzun zamanımı alabilir. Fakat bunu nihayet anladığım zaman daha da yaşlanmış olacağım ve yanlış bir şeyi öğrenmiş olacağım.
Orta yaşlardaki başka bir kadına bakıyorum, anaç bir kadın ve sanki benim annem olabilirmiş gibi geliyor, kendim neredeyse onunla aynı yaşta olmama rağmen. Ancak onun annem olamayacağını fark edersem, bu sefer de benim annem olamayacak bu kadını bir anne olarak yitirmekle kalmıyorum sadece, aynı zamanda o yaştaki haliyle kendi annemi de kaybediyorum.
Eğer bu yaşlardaki anaç kadınlara, pekâlâ benim annem olabileceklerini düşünerek bakmaya ve bir şekilde hayatıma girip ya da geri gelip bana göz kulak olacakları düşüncesiyle benim annem olmalarını dilemeye devam edersem, artık onlardan daha da yaşlı olduğumu unutmaya devam ediyorum.
Annemin yok olmasına alışamıyorum ya da babamınkine, her şeyin sorumluluğu onlarda olurdu ve her şeyi hallederlerdi, her ikisi de, kendi yöntemleriyle… ve bana bakarlardı, hepimize, planlar yapar ve onları değiştirirlerdi, arabayla yolu kaybeder ve tekrar bulurlardı, evin, arabanın, otel odasının anahtarlarını kaybeder ve sonra bulurlardı. İki dirhem bir çekirdek giyinmiş kolejli erkeklerin peşinde koştuğu o güzel büyük ablamın yok oluşuna ya da Latince dilbilgisi kitabı, on parmak yazma rehberi ve çellosuyla lise öğrencisi ağabeyimin yok oluşuna alışamıyorum.
Bazen bir kadın olduğumu tamamen unutuyorum ve böyle zamanlarda artık bu kadının bir sürü yaşlanma belirtisi gösteren vücudunda değil de daha küçük bir bedenin içinde buluyorum kendimi, yarısı kadar bir beden, cinsiyeti olmayan ya da az olan bir beden, sadece güneş ışığının altındaki bahçeye çıkmak ve elma ağacına tırmanmak isteyen bir beden.
Lydia Davis
Çeviren: Müge Oskay
Bir yanıt yazın