Boşluğun Kıyısı – Şenay Eroğlu Aksoy

Boylu boyunca uzanmıştı suya. Yüz üstü. Çocuk bedeni şeffaf bir çizgiyle çevrelenmişti. Kolları iki yana açık. Son zamanlarda tek neşesi buydu çocuğun. Denize girdikten sonra bazen sırt üstü uzanıp dakikalarca göğe bakar, bazen de bugün olduğu gibi yüz üstü yatardı. Böyle günlerde dipte kımıldanan maviye takılırdı aklı. Gökyüzünden çok severdi denizin altını. Gök gibi her yanını açık seçik göremese de allı pullu balıkları, yosunları, balinaları, geçen gün kıyıda buldukları deniz yıldızını düşlerdi. Ölmeden önce denizlerdeydi o da demişti annesi yıldızı uzatırken. Avucuna bırakılana uzun uzun bakmıştı. Parmağıyla dokunmuş, arkasını çevirmişti sonra. Böyle kaskatı kesilmekti belki de ölmek. Ninesi de bu kadar katı mıydı bilmiyor. Aklından geçenleri annesine sormayı sevmez. Zaten uzun uzadıya dinlemez annesi onu. Ninesiyle de bu kasabaya gelirdi tatillerde.  Kaldıkları pansiyonun sahibi Mahmut Bey, ninesinin fakülteden arkadaşıydı, yıllar geçse de hiç kopmadık derlerdi yeni tanıştıkları insanlara dostluklarından söz ederken.

Kasabayı severdi çocuk ninesiyle bisiklete biner, karanlıkta kumlara uzanıp denizin sesini dinlerlerdi. Gündüz olduğundan daha güzel olurdu gökyüzü. Samanyolunu göstermişti bir gece ninesi, Venüs gezegenini. İşaret parmağını göğe doğru uzatırken, annesinin ve pek çok insanın Zühre Yıldızı dediğini anlatmıştı bu gezegene. Yıldızlara, gezegenlere bakarak onlarca hikâye uydurmuş insanlar demişti. Dilini bilmedikleri milyonlarca insanın tıpkı onların yaptığı gibi o anda yıldızlara bakarak, gecenin yorganının altına sığınmış olabileceğinden söz etmişti.  Çocuğun minik bedenini kendine çekerken, istersen sen de bir hikâye uydurabilirsin, diye devam etmişti. Dalgalar gecenin sessizliğinde sakince kıyıyı yalayıp geri çekiliyordu onlar konuşurken. Böyle gecelerden birinde denizin sesini dinlerken uyuyakalmıştı da ninesi sırtında taşımıştı onu pansiyona kadar. Ertesi gün kahvaltıda onu nasıl güçlükle taşıdığını anlatmıştı ninesi. Pansiyonun bahçesine girdiğinde Mahmut koşarak gelip iyi taşımışsın buraya kadar, yorulmadın mı, diye sormuştu da ninesi nefes nefese olduğundan cevap verememişti. Mahmut da tıpkı ninesi gibi hocam, derdi herkese.  Hocam kahve içer misiniz, hocam odayı temizlemek zorundayım, hocam suyu gereksiz şeyler için kullanmayın lütfen… Herkesle birçok konuda sohbet eder, uzun uzun anlatırdı düşüncelerini. İnsanların yalnızca ilk gençlikte, azıcık değişebileceğini bir türlü anlayamadı, derdi ninesi Mahmut böylesi ateşli tartışmalara giriştiğinde. Pansiyona geldikleri günden beri çocuğun annesiyle konuşmamıştı ama Mahmut. Genç kadını görünce başıyla selam verdikten sonra oğlana küçük şakalar yapmıştı. Yemek yedikleri taş avlunun duvarına ninesinin küçük bir fotoğrafını asmıştı. Hemen yanında kuru kekik dalları. Bir sabah annesi yanlarında yokken çocuğun göz hizasına kadar eğilerek, ne zaman nineni anmak istesem küçük bir parça kekik ufalayıp kokluyorum demişti Mahmut. Sonra etrafı kollarmış gibi yaparak avucuna içi kuru kekikle dolu bir çıkın bırakmıştı. O günden sonra tatlı bir oyuna dönmüştü ikisinin arasında bu. Neredeyse her sabah kekik çıkınını ninenin fotoğrafına bakarak koklayıp çocuğun cebine koyuyorlardı. Bir gün koku azalırsa oğlana yeni bir çıkın yapacaktı Mahmut. Söz vermişti.

Nefes almak için başını yana çevirdiğinde kumlara uzanmış annesini gördü. Görmek değil de görüvermekti bu. Az önce gözleriyle çektiği fotoğraf karesi, kafasını suya daldırdıktan sonra tamamlanırdı zihninde. Ayrıntılar yerini bulur, müzikle birlikte kımıldanan ayaklar eklenirdi en son. Ninesinin ayaklarına hiç benzemezdi annesininkiler. Çocuk gıdıklamaya çalışırken gövdesine doğru kaçırırdı ayaklarını ninesi. İkisinin arasında durmaksızın yinelenen bu oyun ayakların unutulduğu bir kucaklaşmayla biterdi.

Herkes kumların üstüne denizi rahatlıkla görebilecek bir pozisyonda yatarken annesi kalabalığın arasında çocuğun onu kolaylıkla bulmasını sağlayacak şekilde uzanırdı. Küçük oğlanın yunuslu havlusu yanı başına serili olurdu. Genellikle Fredie Mercury dinlerdi annesi. Geçen gece bu adamın hayatını anlatan filmi seyrederken gözyaşlarına boğulmuştu da korkmuştu çocuk. Rahatlayana kadar ağladıktan sonra akıllı telefonunda bir şeyler aranıp Dinle bak Bohemian Rhapsody, bu şarkıyı besteleyen adam filmdeki, demişti. Kasabaya geldikleri ilk günlerdi. Yatağa girmeden evvel ninesinin pijamalarını giymişti annesi. Çift kişilik yatağın üstünden atlarken bir eliyle kendisine büyük gelen pijamayı tutuyor diğeriyle başından sıyırdığı kulaklığı sallıyordu. Müzikten çok annesi şaşırtmıştı çocuğu. Anne işte, demişti çocuk. Dün sahile indiklerinde, kumdan bir hayvanat bahçesi inşa ederken, annesi kulaklığını takmıştı yine. Öğleye doğru utangaç sonbahar güneşi eşliğinde sandviçlerini yerlerken, denize koşan adamın patırtısıyla başını kaldırmıştı telefondan. Beş ya da altı kişiydi yeni gelen grup. Hemen arkalarına açmışlardı sandalyelerini. Eşyalarını bırakır bırakmaz tişörtlerini çıkarıp denize yürümüştü birkaçı. En yaşlı olan denize koşarken önünde kırılan dalganın üstünden atlamıştı çığlık atarak. Tam bu anlarda kulaklığını sıyırıp gülümsemişti annesi.  Çığlık atan adamın denizden ürktüğünü düşünmüştü çocuk. Zira üzerinden atlamaya çalıştığı bir dalga değil de köpüklerle kıyıyı dolduran bir avuç suydu. Sandviçinden ısırırken adamlara bakmayı sürdürmüştü annesi. Ninesinden daha da yaşlıydı sanki suları yararak denize koşan adam. O da ölecek mi, diye düşünmüştü kamburlaştırdığı sırtını sonbahar güneşi ısıtırken. Sahilde kimseciklerin olmadığı saatlerde annesiyle bir başına kaldığında bunalırdı. Böyle zamanlarda garip bir boşluk büyürdü sanki aralarında. Sağdan soldan toplanan parçalar uç uca ulanır birbirinin uzağına iterdi ikisini. Çocuk boşluğun kıyısından bakardı annesine. Bu boşluk hep var mıydı bilmiyor. Kreşe giderken de ninesinde kalırdı. İş gezilerine çıkan annesi, birkaç neşeli vido gönderirdi gittiği yerlerden. Ninesinin telefonuna eğilerek seyrederlerdi videoları. London Bridge, Eiffel Tower… İş görüşmesi sonrası şehri karış karış geziyorum, derdi gülümseyerek. Ninesiyle kendisini ziyarete geldiğinde, genellikle yanında bir arkadaşı olurdu. Yemeğe oturduklarında küçük yuvarlak burnuna bakardı annesinin, neşeyle inip kalkan ellerine, arkadaşıyla konuşurken hızla çevirdiği başına. Kıvırcık saçları, çölde rüzgârın kollarında savrulan diken topları gibi dururdu başında. Yatma vakti geldiğinde ninesiyle birlikte odasına geçerdi.  Onlar kitap okurken, annesi ve arkadaşının kahkahası duyulurdu arada bir. Ninesi yanına uzanırdı böyle akşamlarda. İçerden gelen gürültüler artıkça daha yüksek sesle okurdu masalı, ses tonunu değiştirir, garip hareketler yapardı çocuğa sarılarak.

Denizin dibinde oynaşan gün ışığına baktı çocuk. Öylece yattı bir süre daha. Dipteki taşlara takıldı bakışları. Bembeyazdı bir tanesi. Gri taşların arasında hemen fark etmişti onu. Doğruldu, derin bir nefes aldıktan sonra dibe dalıp taşları avuçladı. Beyaz taşla birlikte gelen kumları parmaklarını ayırarak akıttı. Denizde yıkayıp mayosunun cebine attı taşı. Sudan çıktı. Annesi şöyle bir baktı kendisine doğru gelen oğlana. Yunuslu havlunun üstüne oturdu çocuk.  Çantalarında duran pantolonunu aldı. Mahmut’un bu sabah küçük bir çıkın yaptığı kuru kekikleri alıp kokladı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin son öyküsü “Bakkalın Oğlu” Sümeyye Batur’un kaleminden Yazı İşleri’nde.

@spslslsmy

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin üçüncü öyküsü “Mavi Güneş” Enes Yazan’ın kaleminden Yazı İşleri’nde.

@enesyazan_

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin ikinci öyküsü “Süt” Azra Ertek’in kaleminden Yazı İşleri’nde.

@azrertk

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin ilk öyküsü “Radyo” Arman Yazan’ın kaleminden Yazı İşleri’nde.

@armanyazan_

Bağlantı profilde.
...

“Merhaba, ben Füruzan…”

Murat Uğurlu’nun kaleminden, üç uzun yaz ikindisinde yolunun kesiştiği Füruzan’a veda mektubu “Benim Füruzanlarım” Yazı İşleri’nde.

“İnsan olmak böyle bir şey midir acaba? Beşikten mezara upuzun, harcıâlem, manasız bir huzursuzluk…”

Bağlantı profilde.

@murat.vesaire
...

Van’da genç yazarlara, “Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak” isimli bir atölye veren Serpil Canalan bu yolculuğunu “Bir Çizgili Defter Meselesi” yazısıyla kaleme aldı.

Bağlantı profilde.

@serpilcnln
...

Mehmet Can Şaşmaz, “Ceza” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@mehmetcansasmaz
...

Ahmet Erkam Saraç, “Sakın Efsane Söyleme” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@aerkamsarac

Bağlantı profilde.
...

Oğuz Dinç, “Herkesin Derdi Kendine” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@oguzdinc_official

Bağlantı profilde.
...

Dilara Ulu, “İzafi Mesele” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@dileabag

Bağlantı profilde.
...

Mehmet Can Şaşmaz, “Ödül” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@mehmetcansasmaz
...

Hatice Tosun, Duygu Terim’in “Aslında Her Şey Yolunda” kitabı üzerine yazdı.
Yazı İşleri’nde okuyabilirsiniz.

Bağlantı profilde.

@htc.tsn
@duyguterimm
@notoskitap
...

Patricia Engel’in “Aida” isimli öyküsü Zeynep Rade çevirisiyle Yazı Işleri’nde.

Link bağlantıda.

@patricia__engel @zeyneprade
...

Gizem Eroğlu, Sergey Arno’nun “Kapılar” isimli öyküsünü Yazı İşleri için çevirdi.

Bağlantı profilde.

@gizemm.eroglu
...

Taner Gülen, “Veçhe Farkı” isimli yeni denemesiyle Yazı İşleri’nde.

“Onca şahesere rağmen yazmayı sürdürürüz. Bir yere varmayacağını bildiğimiz bir devamlılığın eline bırakırız kendimizi. Eğer tersi geçerli olsaydı Shakespeare’den, Dostoyevski’den, Kafka’dan, Joyce’tan sonra hiç kimse kalem oynatmaya, tek bir laf etmeye kalkmazdı.”

Bağlantı profilde.
...

Yavuz Yavuzer, yakın zamanda Sel Yayınları’ndan yayımlanan “Âlemciler” isimli öykü kitabının yazarı Zafer Doruk ile söyleşti.

Link bioda.

@zaferdoruk421 @1yavuzyavuzer @selyayincilik
...

Lydia Davis’in yeni kitabı Our Strangers’tan kadınlığın aşamaları ve bir kız çocuğundan bir kadına dönüşmenin kafa karıştırıcılığı üstüne bir yazı, “Hayatımdaki Yeni Şeyler” Yazı Işleri’nde. Müge Oskay çevirdi.

Bağlantı profilde.

@mugeoskay
...

Deniz Büyükbozkırlı, “Yalnızlara Özel Menemen” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

“Menemenimi sahanıyla televizyon karşısındaki sehpaya taşıyorum. Ekranda adamın biri atölyesinde eyer yaparken atının geçirdiği kazayı, bacağındaki yarayı anlatıyor. Dünyaya at olarak gelmek ister miydim? Sağlam bir çifte atıp dört nala kaçmak? Aklım hep başka yerde, hep yanlış yerde…”

Link profilde.

@denizaybozkir
...

Şenay Eroğlu Aksoy, Boşluğun Kıyısı isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@senay.eroglu.aksoy
...

Salihcan Sezer, Cemil Kavukçu’nun yeni kitabı “Gölgeli Muhabbetler” üzerine yazdı.
Yazı İşleri’nden okuyabilirsiniz.

Bağlantı profilde.

@monbey
@canyayinlari
...

Yazı İşleri


Künye

Yayın Yönetmeni

Murat Çelik


Yayın Kurulu

Duygu Değirmenci

Elif Yeşilkaya

Eris İnal

Fırat Yılmaz

Gülcan Ayral

Hatice Tosun

Müge Oskay

Salihcan Sezer

Tolga Esat Özkurt

Yavuz Yavuzer

İletişim

[email protected]

Press ESC to close