Semrin Şahin’den “Küller”
Öyküleri ve yazıları çeşitli dergilerde yayımlanmış, öncesinde beş kitabı okuyucuyla buluşmuş Semrin Şahin’in Küller adlı öykü kitabı, Ağustos 2023’te İthaki Yayınları’ndan yayımlandı. Kitap, kısa kısa on yedi öyküden oluşuyor. Öykü isimlerinden başlayarak hayvan ve doğa etkisindeki bir bütünlükten bahsedilebilir.
İlk öykü “Bahçe”, okuyucuyu şehirden alıyor, bozulan bir araç vasıtasıyla ormanın içerisinde bırakıyor. Kitap boyunca, büyük oranda şehirden uzak, kırsalın da taşrasında vahşi, baskın, canlı doğanın içerisinde tutuyor, ağaçların ve bitkilerin çevresinde dolaştırıyor, hayvanları da sıklıkla içine alan tehlikelerle, tehditlerle, gizemlerle dolu dünyalara tanıklık ettiriyor.
Karakterlerin genellikle alışık oldukları, kendilerini ait hissettikleri ortamlardaki açmazlar ve çatışmalar konu alınıyor kitapta. Şahin oluşturduğu atmosferlerin çerçevesini çizdikten sonra fazla dahil olmamayı, yazar kimliğiyle öne çıkmamayı seçmiş, kasıtlı olarak gölgede kalıp öykülerle okuyucuyu baş başa bırakmayı amaçlamış. Atmosferlerinin detaylarını vurgulamaktan kaçınan yazar, çoğu zaman uzun tasvirlerden ve karakterlerin iç dünyalarına dair derin analizlerden uzak durmuş, eylemlere odaklanmış, aksiyondan beslenmek suretiyle açığa çıkabilecek duyguların okuyucuda karşılık bulmasını sağlamaya çalışmış. Sade, kısa, etkili cümlelerin oluşturduğu bir dil bütünlüğü de bu atmosfer kurulumuna katkı sağlamış.
Genellikle olayların ortasından dahil olunan hikâyelerin kurgularındaki kritik bilgileri, “Küller”de küllerin neden yağdığı veya “Kuşlar”da kuşların neden çalındığı gibi cevapları, öykülerin finallerine yakın yerlerde dillendirmeyi tercih etmiş. Sadece etkinin güçlü olması için sürprizi sonda vermemiş, karakterlerin bunu keşfettiği veya deneyimlediği noktayı aktarmış, böylece öykü boyunca merakın ve tansiyonun korunduğu dolaylı bir yol izlemiş. Karakterlerin yolculuklarını, onların gördüğü veya görebileceği kadarıyla arka arkaya sıralanmış bir olaylar silsilesi üzerinden ele almış. Dolayısıyla karakterleriyle çoğu zaman denk veya yakın bir yerden aktarılmış hikâyeler toplamı oluşturmuş yazar, üçüncü tekil anlatıcıyı tercih ettiği kısımlarda bile.
Farklı öykülerde küllerin ve kırlangıçların yağması gibi sürekli gökten yere düşen ölü canlılar, ibret almamızı beklercesine korkunç suçların cezasına tanık olunan, neredeyse felaket anları veya manzaraları ortaya çıkarmış. Çoğunluğu toplumsal olaylara dayanan gerekçeleriyle, doğrudan mesaj kaygısı taşıdığının ifade edilmesi güç olsa da düzene, ırkçılığa, kapitalizme, sınıf farkına karşı en azından kurgusal yönden aleni veya örtük eleştiriler getirmiş. Eleştirilerin sivrildiği bir aşama olarak, “Kümes N’Olacak?” adlı öyküsü ise bir ailenin ve kümesteki tavukların yaşamını şekillendiren kimyasal silah temalı vurgusuyla uluslararası ölçüde siyasi ve sosyal bir tartışma zeminine taşımış kitabı. Eleştirisinin netliğiyle, hedefini gösterme biçimiyle kitabın profilini farklılaştırabilen, onu politik bir düzleme çekebilen keskinlikte bir öykü olarak ele alınması da mümkün. “Kaçış” öyküsü de yine bu görüşe örnek olarak eklenebilir.
Kitabın dönüp durduğu, etkisine ve şiddetine engel olunamayacak denli büyük, kötü, güçlü olayların altında ezilen masumlar veya mağdurlar teması, küçük olaylarda insanların karanlık ve acımasız yönlerini sergileyebilmeleriyle devam etmiş. Doğa kanunlarının işlediği, güçlünün güçsüze üstün geldiği bu sert, köşeli, kesin yapıda, insanlar dışında kuşlar, akrepler de çeşitli zulümlerden nasibini alıyor.
Çocuklar bile “Sülünler”de hadlerini aşan yaramazlıklara kalkıştıklarında, “Yumurtalar”da öfkelendiklerinde, “Akrep Zehri”nde travmalarını tuhaf yollarla aşmaya kalktıklarında, “Kanola Tarlası”nda birbirlerini kıskandıklarında, “Kafes”te çıkarları devreye girdiğinde, güçlerini kuvvetleri ölçüsünde yansıtmaktan geri kalmıyor, zorbalık veya gaddarlık olarak algılanabilmesine aldırmadan özgürce diledikleri eylemleri gerçekleştirebiliyor.
Ailevi meselelerin ve ilişki dinamiklerinin, sıklıkla kendine yer bulduğu öykülerde evlat ayırma, yetimlik, iffetsiz bulunan anneye öfke gibi konular işleniyor. Feleğin sillesini yediği için karamsarlığın kıyısında gezinebilen, çokça heveslendiği ümitleri bir çırpıda suya düşebilen, kötülükleriyle kazanabilen, haksız yere başlarına talihsiz olaylar gelebilen karakterlerin yer aldığı bu evren neşe saçan, tozpembe, güzel, mutlu, eğlenceli tablolar vaat etmiyor. Aksine çoğu zaman yansıtılması pek tercih edilmeyen gri veya siyah, puslu, acılı, ağır, ağrılı gerçeklerden bir öykü toplamı inşa etmeye çalışıyor. “Kafes”te ve “Akrep Zehri”nde muzip izler taşırken, “Bahçe” ve “Sarmaşık”ta pürüzlü iyimserlikler göstererek kitaba farklı renkler de katabiliyor, bu durum da renk dağılımının esasında tamamen homojen olmadığını gösteriyor.
Çocukların veya çocukluğunu anımsayan yetişkinlerin kendileriyle, aileleriyle, çevreleriyle ve dünyayla hesaplaşmalarının altını çizen bir yapıda kurulmuş öykülerde nadiren sahici bir aşka, sevgiye, dostluğa rastlanabiliyor. Rastlandığı noktalar ise çoğu zaman karşılık bulmayan veya samimiyeti didiklenen bir seviyede seyrediyor. Yazar; ıssız, yalnız, bireyselleşmiş karakterler arasında çıkar çatışmalarının hâkim olduğu hikâyeler üzerinden tekinsizliği ve gerginliği neredeyse metninin özü, normali kılan bir ton tutturuyor.
“Cüce”, “Başka Bir Şehir” (ve kısmen “Sülünler” ve “Sarmaşık”) öyküleriyle birlikte arka arkaya sıralanan gerçek üstü kurmacalarıyla kitaba farklı bir hareket alanı, daha geniş bir yelpazeden öykü çeşitliliği kazandırıyor. Özellikle bahsi geçen ilk iki öyküde bulunduğu ortamda aykırı ya da ayrıksı kalan karakterlerin trajedilerine yoğunlaşılmış. Belirli bir nedensellik atfedilmeyen (veya varsa anlaşılması güç olan) birer hayali evrende, doğaüstü olaylarla karşılaşan karakterlerin düşünceleri, duyguları, motivasyonları da ayrıntılı olarak aktarılmadığından mevzu bahis trajedilerin sıra dışı, şaşırtıcı olaylar düzeyinde kaldığı görülüyor. Hızlı gelişimleri ve ani finalleriyle de öykülerin potansiyellerinin tam anlamıyla değerlendirilmediği yönünde bir izlenim uyandırabiliyor. Daha gerçekçi bir içerikte seyreden “Parlayan”da ise bir seks işçisinin başına gelen kötü kaderin, yine aynı biçimde seri olarak ele alınması kurgunun, atmosferin, anlatılan konudaki cesaretin işlenmesinin kısmen törpülendiğine yönelik ufak bir “keşke” oluşturabiliyor.
Semrin Şahin Küller kitabıyla, olası ve dikenli karanlıkların peşinden cesaretle, özgürce, dik, emin adımlarla gitmeyi amaçlamış gibi duruyor, açtığı pencerelerden bakmayı duru dili sayesinde epeyce kolaylaştırarak.
Salihcan Sezer
Bir yanıt yazın