ELİF ERDOĞAN – SÖYLEŞİ
Röportaj: Yavuz Yavuzer
Hem Dokuzdan Küpe Çiçeği hem de Tesadüfen Zümrüdüanka’da az sözle çok şey anlatma hali gözlemliyoruz. Bernhard’ın Ses Taklitçisi adlı kitabında da tek sayfalık öyküler var. Kısa öyküler yazma konusunda etkilendiğiniz yazarlar kimler?
Bile isteye azın peşine düştüm diyebilirim. Hem okumayı çok sevdiğim bir tür hem de okura da çok geniş hareket alanı sağlayan bir zemini var. Özellikle düşünme, üretme ve harekete geçme anlamında. Diğer taraftan bu tip metinlerin sızdırdığı hikâyenin başının, sonunun, derinliğinin herkeste başka bir uzantısı, başka bir karşılığı oluyor yalnızca bu yönüyle bile beni kendine çekiyor. Ne yapmak istediğim konusunda da beni en çok etkileyen yazar Ferit Edgü oldu.
Birçok edebi tür birbirinden besleniyor. Romanların, öykülerin giriş sayfalarında alıntılarla, epigraflarla karşılaşıyoruz. Öyküde size cazip gelen şeyler neler oldu? Diğer türler sizi ne şekilde besliyor?
Ben çok çeşitli, sınır çizilmemiş okumalar yapmayı önemli buluyorum. Anlatının dili burada çok belirleyici benim için. Bununla birlikte bana azı en iyi öğreten şiir oldu her zaman.
Tesadüfen Zümrüdüanka, “Bölüşülen Bazı Çiçekli Kumaşlar İçin” ile bitiyor. Biçim olarak şiir diyebileceğimiz bir metin, aynı zamanda ardı ardına okuduğunuzda bir öykünün cümleleri de olabiliyor…
“Bölüşülen Bazı Çiçekli Kumaşlar İçin” sanırım biraz şiire değdi, ona yaklaştı. Bu yönüyle biçimini duygusu belirleyen bir metin oldu, ben yazdıktan sonra hiç dokunmadım.
Öykülere ve kitaba isim bulmak da çok hassas ve kritik bir aşama. Tesadüfen Zümrüdüanka nasıl doğdu? Yayıncınız, editörünüz fikir beyan etti mi?
Pandemi döneminde oğlumla ip baskısı yaparken ortaya çıkan bir desen için bu ismi vermiştim. O gün dosyamın adı da Tesadüfen Zümrüdüanka olmalı dedim. Sesi ve kendi içindeki efsunu beni çok çekti. Editörüm Fisun Hanım da müdahale etmedi, bütününe bakınca da her zaman benim yazma biçimimi önemseyen bir tavırla yaklaştı dosyalarıma. Tek bir düzende yazmadığım için bu çok önemliydi benim için. Az önce bahsettiğim deseni de kapakta kullandık, burada da beni cesaretlendirdiği için editörüme teşekkür etmek isterim.
Yazma anlamında tıkandığınız durumlarda ya da dönemlerde o çıkmazdan nasıl kurtuluyorsunuz?
Ben böyle çıkmazlardan da yazarak kurtuluyorum. Bunları da göstermek istediğim için iki kitabımda da bu alıştırmalara ya da çekişmelere yer verdim.
Yazı masasının başına geçmek önemli bir mesele. Nasıl başlıyor sizin süreciniz? “Yazdiyordayaz” isimli öykünüzde yazma serüvenine dair notlar var. Sizin yazma sürecinizle ilgili izler taşıyor diyebilir miyiz?
“Yazdiyordayaz” bir önceki sorunun da yanıtı gibi olsun. Tam olarak o yazamama halinde oraya çıktı, bir tıkanıklığı oyarak oradan bir öyküyü çıkarma çabası denebilir.
Okur olmanın yarattığı bir konfor alanı var. Yazmak, ilk andan itibaren belli başlı sorumlulukları olan bir eylem. Konfor alanından çıkıp sorumluluk almaya iten, size ilk adımı attıran ne oldu?
Ben okumayı çok seven, kitapların peşinde olan biri oldum hep ama yazma kısmı daha içgüdüsel gibi geliyor bana. Bu da konfor alanından çıkma cesaretini veren, o ilk adımı attıran faktör olabilir.
Ekonomik koşullara ve tüm zorluklara rağmen dergiler, edebiyatımızın bir gerçeği olarak hayatımızda duruyor. Dergide olmak da yazarlar için kıymetli olabiliyor. Sizin dergilere bakış açınız nasıl?
Dergiler bence de çok kıymetli hem döneme dair önemli kaynaklar olduğunu düşünüyorum hem de dönüp eski dergileri karıştırmayı ilham verici buluyorum. Bir dergide yer almak her zaman beni çok mutlu ediyor.
Bir taraftan da online platformlar var. Dergilere alternatif olabilir mi? Yazarların dijital ortamda görünmeleri aynı etkiyi yaratır mı?
Online platformlarda şimdinin penceresinden bakıldığında güzel birer alternatif özellikle de erişilebilirlik anlamında. Ama benim gibi sayfalara dokunmak, satırların altını çizmek, üzerine notlar almak konusunda takıntılı olanlar için bildiğimiz anlamda dergilerin hep devam etmesini diliyorum.
Kendinizi yaratıcılık, konu belirleme, anlatım biçimi anlamında nasıl besliyorsunuz?
En çok okuyarak ve dünyayı seyrederek.
Dokuzdan Küpe Çiçeği’ne kıyasla Tesadüfen Zümrüdüanka’da nasıl bir gelişim gözlemliyorsunuz? Bu defa okuru nasıl bir öykü kitabı bekliyor?
Bu sorunun yanıtını okuyanlara bırakmak istiyorum. ☺
Kitap için aldığınız eleştiriler nasıl, ne tür dönüşler aldınız?
Tesadüfen Zümrüdüanka henüz çok yeni ama en azından şimdiye kadar güzel yorumlar aldım diyebilirim.
Siz kimleri okuyorsunuz? Çağdaşlarınızdan kimleri takip ediyorsunuz?
Müsaadenizle sorunuza bana çok sorulan bir soruyla değiştirerek yanıt vereceğim, böylesi kısacık öykü kitabı olan ve severek okuduğum birkaç isim: Lydia Davis, Doğan Yarıcı, Semih Erelvanlı, Jean Louis Fournier, Augusto Monterroso ve elbette Ferit Edgü.
Bir yanıt yazın