
Hayat durumlar, duygular ve anlardan oluşuyorsa Behçet Çelik öyküleri anları bize yansıtır. Günümüzün keşmekeş yaşamının içinde sıkışan insanları özne seçer kendine. Olaylar değişir, mekânlar değişir ama hissettirdikleri aynıdır kahramanlarının. Anlatımı, kişilerin dağınık bazen de çoğulcu iç sesleriyle bezelidir.
Uzun ve devrik cümlelerinin yanı sıra iç içe geçmiş, virgüllerle birbirine bağlanmış girift paragraf yapılarıyla okuru iyice zorlar. Mesele üslupsa işte budur onun üslubu. Çalakalem değil ince bir işçilikle yazılmıştır öyküleri. Bu bakımdan tek solukta anlamayı ummadan, öyküler arasında durarak, nefeslenerek, mümkünse düşünerek okunmalıdır bana kalırsa.
2021’de çıkan Patikaların İyi Yanı yazarın artık alışılagelen tavrını yansıtan on bir öyküden oluşuyor. Bu on bir öykünün ortak bir teması görünürde yok. Bu bağlamda ben öykülerde yakaladığım temel kavramlar üzerinden Patikaların İyi Yanı’nı incelemek, eserin satır aralarında dolaşmak istiyorum.
Somutu soyutlaştırma yeteneği ya da tam aksi
Patikaların İyi Yanı’nda dikkatli okurların satır aralarında yakalayacağı noktalardan biri yazarın kavramlar arası geçişleridir. Okurun zihninde soyut olan hisleri öykü kahramanlarını vasıta seçerek somutlaştırır Behçet Çelik. Öfkeleri, rüyaları, hırsları, tutkuları ete kemiğe büründürür. Bu bağlamda “Lahmacunun Kıtırı ya da Kesintisiz Boşluk” öyküsünün girişinde yazar lafı hiç dolandırmaz. Hemen okurun zihninde Ekrem’in yaşadıklarını hissettirmek ister.
“Düşüncelerin cismi var, ağırlığı, uzayda yer kaplıyorlar, kimse yadsıyamaz. Geceleri abanıyorlar Ekrem’in üzerine, cüssesini, hacmini göğüs boşluğunda hissediyor.” (s. 19)
Yazar kâbusları, düşünceleri, rüyaları anlatmak istediği anların bir parçası olarak görür. Onları olayların merkezine çekmez. Fakat rüyalar, kâbuslar kahramanın ruh halini derinden etkilediğinden üstünde durulması gereken bir durumdur. En kısa ve en etkili yolla okur ile kahramanı rüya-gerçek karmaşasında bütünleştirir. Uykular, düşünceler ve kâbuslar Behçet Çelik öykülerinde canlıdır, hissedilir, dokunulur.
“Uyku kaçıp gittiğinde bıraktığı boşluğu vehimler kaygılar doldurur, ters gitmesi muhtemel işler art arda üşüşür; rüyaların yerini başka görüntüler alır, karabasanlar, gölgeler…” (s. 98)
Karabasanları, düşleri ete kemiğe büründüren yazar bazen de tam aksi bir yöntemle adımları boşlukta yok edebilir, gözleri zeminlere dikebilir. Çelik, kurgunun imkânını sonuna dek kullanır.
“… bir kez daha başlayabilir anlatmaya ya da attığı adımların ayağı daha yere değmeden boşluklara düştüğünden. Belki de koyu renk bir yüzey bulup dikerler gözlerini.” (s. 116)
Mekânlar / kokular / duygular / eşyalar
Eserdeki öykülerin ortak teması yoksa bile ortak anlatı şekilleri var. Örneğin pek çok öyküde eşyalar kahramanların ruh hallerini yansıtmak için öyküye yerleştirilmiş. Yazar, sadece bir mekân tasviri yapmak derdinde değil. Behçet Çelik, kahramanın iç dünyasını okura sunmak için nesneleri aracı seçmiş kendine.
“Göz Aşinalığı” öyküsünde mekân ile öykü kişileri arasındaki bağ çok belirgindir. Öykünün kahramanı Engin mecburiyetten kafede işlerini tamamlamaya çalışır. Fakat hem yaş itibarıyla kendini kafede rahat hissetmez hem de alışık olmadığından eğreti bir hali vardır. Oturmak için her seferinde en kuytu yeri seçer. Büyük masalar sanki oraya daha alışkın insanlara göredir, o yüzden masa yerine sehpa olan yerde oturmak onu biraz rahatlatır. Engin’in dünyası üzerinden anlatılan öyküde sehpa geçiciliği temsil eder. Ama aynı kafeye gelen Banu hem yaş olarak hem de kafe kültürüne alışkın olması sebebiyle en geniş masada oturur. Yazar, kahramanların mekânla ilişkisini oradaki nesneler üzerinden yansıtır.
Yine aynı öyküde Engin boşandıktan sonra yeni taşındığı eve de alışamamıştır. Onun bu rutubetli eve karşı duyduğu uzaklık onu bir yere ait olamama hissine hatta göçebelik duygusuna sürükler. Yazar anlatıcının ağzından şöyle ifade eder bu durumu:
“Göçebelik değil bu evin ona hissettirdiği, yolda olmak da değil ama yerleşik de sayılmaz – var olmamaya benziyor daha çok.” (s. 89)
Esere adını da veren “Patikaların İyi Yanı” öyküsü Neriman’ın reçel kaynatması ile başlar. Reçel kokusu anlayışı, olgunluğu sembolize eder öyküde. Öykünün ilerleyen kısımlarında Neriman’ın kendinden otuz yaş küçük arkadaşı şöyle tarif eder koku ile ev sahibi arasındaki ilişkiyi.
“Biberliydi onlar; öfkeleri, küskünlükleri evlerine sinmişti, hiçbir reçel kokusunun –portakal çiçeğinin bile– sakinleştiremeyeceği, kaskatı, gelen konukların üstüne başına sıvanan yağlı bir duman hâkimdi evlerine.” (s. 69)
“Koyu Renk Yüzeyde Karşılaşma” öyküsünde Behçet Çelik kahramanın sıkışmışlık hissini anlatırken yine benzer bir yola başvurur. Eşyalar ile ruh durumları arasındaki bağ; gerçekle hayal arasında geçişlerle sağlanır.
“Kahve soğudu, hayli zaman çatılara çakılı kaldı kocaman gözleri. Sabah aynada onlar da küçülmüş görünüyordu. İçi sıkışmış olsa ağlayıp rahatlar, şimdi neler olduğunu bilmiyor orada. Ağlamaya kalksa toz toprak saçılır diye korkuyor.” (s. 111)
Ne anlatıyor, nasıl anlatıyor?
Behçet Çelik’in, Patikaların İyi Yanı’nda ne anlatıyor sorusunun cevabını kitabın satır aralarında okura verdiğini düşünüyorum. Yazar, insanın bir ana hikâyesi olduğunu düşünüyor. Ömrü bu ana hikâye etrafında şekillenirken bir de tali yollar olduğunu ve bu tali yolları sokaklar ve hikâye parçacıkları olarak tanımlıyor. İşte Behçet Çelik bu yan yolları anlatıyor Patikaların İyi Yanı’nda. İnsanların dışarıdan görünmeyen hikâyesini, iç sesini, rüyalarını, aklından geçirip söyleyemediklerini okura gösteriyor.
“İnce U” öyküsünde bu ülkede yaşamanın öykü kahramanlarını yaratmakta etkisini de yine kahramanın ağzından dillendiriyor Çelik.
“Burası böyle, bu ülkede yaşamak ömür törpüsü, dedi, nahoş şeylerden söz ettiği halde kelimeler ahenkle çıkıyordu ağzından, tane tane, açtığı hediye paketinden çıkanları sayıp döküyor gibiydi…” (s. 61)
Tam da budur yazarın yaptığı; ömür törpüsü bir ülkenin insanının buhranlı yalnız ve sıkışmış hallerini hediye paketi yapıp okura sunmak.
Patikaların İyi Yanı’nda yer alan on bir öykünün ortak yanlarından biri de yazarın konuya hemen girmesi. Öyle lafı uzatıp dolandırmadan okurun kolundan tutuyor, anlatacağı meselenin ortasına atıveriyor Behçet Çelik. Bu nedenle dikkatli okumak, o anlatım hızını takip etmek yoruyor okuyucuyu. Fakat gizemli, kafa karıştıran bir tutum da sergilemediğinden başarılı kurgusuyla kişiler, olaylar hemen netleşiyor zihnimizde. Kurgudaki bu netliğin aksine dil oldukça çetrefilli. Kısa çizgiler, yan cümleler, uzun ve birbirine geçmiş paragraflar arasında kendinizi oradan oraya sürüklenmiş gibi hissediyorsunuz.
Patikaların İyi Yanı ancak söndüğünde neden karanlık burası diye fark ettiğimiz sokak lambası aydınlığında, insanın derinliklerine ışık tutan bir eser. İnsan ilişkilerini, kentleşmenin doğurduğu kalabalığı, yalnızlığı, içe kapanan bireyin iç sesini okura sunarken yazarın öykü kişilerinin mutlaka kendinizle benzerlik kuracağınız yanları olacak.
Bir yanıt yazın