Eski Güzel Günler – Atakan Boran

Şu köşeye işemeyi severim, herkes işiyor, Serdar da işiyor, buraya, tam buraya, dur durak bilmeden içtiği için, doktorun verdiği ilaçları şarapla içtiği için çok sık işiyor, bir gün bir de bakmışsın prostatın sana ihanet etmiş, Serdar’ın prostatı ona ihanet etti, benim prostatım bana, onun prostatı ona, herkesin prostatı kendine bir gün muhakkak ihanet eder, işte bu yüzden istediğim yere, ulu orta değil, kuytu köşeye, taşlar arasında biten otlara, olmadık yerde bittilerse kimsenin suçu değil, hem onlar da sulanmayı hak ediyorlar, bu sebeple gün içerisinde en az otuz kez sularım onları, sidik kokar ortalık, ben de biraz sidik kokarım hatta, ay ne kötü kokuyor der yanımdan geçenler, Serdar için bu daha fena kokuyor derler, ben daha az kokuyor olmakla iftihar ederim, çeşit çeşit meziyetimden birisi Serdar’dan daha az kokmaktır, Serdar benim babamdır, yani babam yaşındadır, Baba Serdar derim ona bazen, küfreder bana, terbiyesiz adam, terbiyesini takınsa saçını sakalını kesse bir de daha az sidik koksa annem yaşında kadınlar sokakta kuyruk olurlar, her şeyden önemlisi Serdar benden daha fena kokar, ben daha az kokarım, saçımı sakalımı keserim, makasım, tarağım hep cebimdedir, çöp karıştırırım bazen, dibinde birkaç fıs kalmış parfüm bulurum, üstüme sıkarım, cami şadırvanında saçımı başımı yıkarım, işte bu yüzden yoldan geçenler Serdar Baba’yla beni kıyas eder, hatta bir keresinde birisi, yanındaki sevgilisine dönüp babamı göstererek şu adam daha fena kokuyor demişti, çok fena kokuyorsun demiştim ben de Serdar’a, gidip seni bir yıkamak gerek dedim, o da terbiyesizin önde gideni olduğundan annemi yıkamak gerektiğini söyledi, annemin ne kadar kokuşmuş olduğundan filan bahsetti, annem öldü baba deyince, mezarını sularız, yıkanmış olur gibi şeyler söyleyip güldü, hem annemi öldürdü hem mezarına işeyecek, yüz göz olmadım ben de, çünkü onu öldürmek istedim, ama ben karıncayı bile incitemem, annemi öldüreni öldüremem, işerim sadece, sinirlenince hep böyle olur, altıma işediğim bile olmuştur, o günler geride kaldı, artık dikkat ediyorum, kuytu köşeler bulur duvar diplerine giderim, taşlar arasında yeşermiş otları nişan alırım, kesik kesik işediğimden kesik kesik sulanırlar, bazen ben işerken gençler taş atar başıma, ayaklarıma işerim, bazen tam işemek üzereyken birileri beni bir otobüse bindirir, spor salonuna toplarlar bizi, orada tuvalete giderim nihayet, ama otlar susuz kalır, ama bizi bol suyla yıkarlar, fırçayla, araba yıkar gibi yıkarlar, doktor muayene eder sonra, bir sıkıntın var mı der, çok işiyorum demem, prostat filan bahsetmem, çünkü Serdar’ın poposuna parmağını sokmuştu doktor, ben böyle bir şeyi istemem turp gibiyim, bana şarap yarıyor derim, kahkaha atarım, doktor yüzüme bakmaz, gülmez, tahlil yapmak ister, kan alırlar kolumdan, bir küçük kap verir git buna işe derler, sürekli gelen çişim bir türlü gelmediğinden oradan birilerine rica ederim, benim kabıma da işer misin derim, seve seve işerler, sonuçlarım çok iyi çıkar, çünkü annem beni iyi beslemiş, tam beş yıl süt emmişim, babam annemi boğana kadar emmişim, hatta sanırım ben annemi, o öldükten sonra bile emmeye devam etmişim, işte böyle olmuş, bu sebeple Serdar denen adamı günahım kadar sevmem, ama bir keresinde onu hastaneye yatırdılar, bir ay gelmedi, o zaman dedim ki acaba ben babamı seviyor muyum, yalnızlık insana olur olmadık şeyler düşündürtebilir, bu yüzden yoldan geçenlerle sohbet etmeyi severim, ülkede ne olup bitiyor sorarım, sonra derim ki biraz para versene şarap alayım ya da iyisi mi sen bana şuradan bir hatta istersen üç beş şişe şarap kap gel çok sevaba girersin, dua ederim sana, senin ruhuna, ölmüşlerinin ruhuna, annemin ve Serdar babamın ruhuna, ruhuna dua ederim çünkü benim duam kabul olur, Serdar dün öldüğü için içim yanıyor çünkü, az ötemde uyuyordu, birkaç gündür uyuyordu hatta, altına işiyordu durmadan, birkaç saatte bir işiyor, bağırıyor, ağlıyordu, üzülüyor muydum babama bilmiyorum, kendime şarap ona ekmek istiyordum yoldan geçenlerden, önüne ekmek koymuştum ama yemedi, kıvrandı durdu babam acı çeke çeke, titreye titreye, annemin ölürken titremesi gibi titremişti de, hey iyi misin demiştim iyi niyetimden, küfür etmişti, küfür ettiğinden emin değildim, katil demiştim ona, sen katil bir sidiklinin tekisin, hava soğuktu, tir tir titriyordu, sonra bir baktım, titremez oldu, yanına gittim, ayağımla dürttüm onu,  yaslandığı duvardan yere doğru düştü, işte o an anladım öldüğünü, içim huzurla dolacak sandım, dolmadı, üzüldüm, üzgünken çişim gelir, otları sulayıp geldim, seslendim yine, tepki bile vermedi, babam nihayet ölmüştü, huzur dolmalıydı içim, bunun yerine şöyle düşündüm, annem öleli çok uzun zaman oldu, babam yaşındaki Serdar da gitti şimdi, sıra sana geldi, sıranın bana geldiğini hissettim, Azrail’in henüz uzaklaşmadığını, Serdar’ın yanında beni de götürmek istediğini düşündüm, bir dükkâna girdim bu yüzden, Baba Serdar mevta dedim, bana biraz süt verir misiniz, Allah rızası için, meme meme süt içmek istiyorum, çık dışarı ihtiyar dedi şu sopayı yemeden, kafamdaki şişlikleri gösterdim, çok taş ve sopa yedim, antrenmanlıyım, babam kafamda kasa kırardı, kendisi pazarda çalışıyordu, meyveciydi, meyve yerdik bol bol, annem meyveyi çok severdi, meyve yedikçe memesi şişerdi, ben meyve yerdim, süt içerdim, babam meyve kasalarını sobada yakardı, sinirlendiğinde kasalarla başıma, ben annemin koynuna sığınırdım, ağzımı yeni doğmuş bebek gibi açardım, kafamda şişlikler olurdu olmasına ama düşününce güzel günlerdi, bu yüzden eski güzel günlerde kafamda çok şişlik olmuştu, sopan bana işlemez dedim, adam kafama sopayla vurdu, başım çok acıdı, Serdar babanın yanına gittim tekrar, bir daha dürttüm ayağımla, çok kötü kokuyordu, işin içinden çıkamadım, ya Azrail köşe başından beni gözetliyorsa diye düşündüm, korktum, başım acıyordu, otları sulamaya gittim,

kesik
kesik işedim
ve biraz da gözyaşımla ıslattım onları.

ATAKAN BORAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Nisan Erdem, Everest Yayınları tarafından yayımlanan “Rüyanın Oltasında” adlı kitabının ardından Yavuz Yavuzer ile söyleşti.

Bağlantı profilde.

@1yavuzyavuzer
@nisan.e
@everestyayinlari
...

Ekibimizin üyelerinden Selnur Güneş, “Yıldızçiyi” isimli yeni öyküsüyle Yazı Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

@selnurgunes
...

İlayda Özcan, “İlgili Edebiyatla” isimli yeni öyküsüyle Yazı Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

@ilaydaa.ozcn
...

Senem Balaban, “Zavallı Yalnız Bilgisayar” isimli yeni öyküsüyle Yazı-İşleri’nde.

Bağlantı profilde.

@sen_emba_laban
...

Atakan Boran’ın yeni öyküsü “Eski Güzel Günler” Yazı İşleri’nde.

Bağlantı profilde. 📌

@atakanboran1
...

Tuğrul Karataş, “Kanlı Batak” isimli öyküsüyle Yazı-Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

@tugrulkaratas
...

Gamze Güller, Everest Yayınları’ndan yayımlanan Zürafanın Bildiği kitabının ardından Yavuz Yavuzer ile söyleşti.

Bağlantı profilde.

@gamzegullergg @1yavuzyavuzer @everestyayinlari
...

Uğur Demircan “Masal” isimli yeni öyküsüyle Yazı Işleri’nde.

Bağlantı profilde.

Fotoğraf: Aydın Akburak
...

Sudenaz Kahraman, “Kül” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@sudenazzkahraman
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin son öyküsü “Bakkalın Oğlu” Sümeyye Batur’un kaleminden Yazı İşleri’nde.

@spslslsmy

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin üçüncü öyküsü “Mavi Güneş” Enes Yazan’ın kaleminden Yazı İşleri’nde.

@enesyazan_

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin ikinci öyküsü “Süt” Azra Ertek’in kaleminden Yazı İşleri’nde.

@azrertk

Bağlantı profilde.
...

Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak Atölyesi’nin ilk öyküsü “Radyo” Arman Yazan’ın kaleminden Yazı İşleri’nde.

@armanyazan_

Bağlantı profilde.
...

“Merhaba, ben Füruzan…”

Murat Uğurlu’nun kaleminden, üç uzun yaz ikindisinde yolunun kesiştiği Füruzan’a veda mektubu “Benim Füruzanlarım” Yazı İşleri’nde.

“İnsan olmak böyle bir şey midir acaba? Beşikten mezara upuzun, harcıâlem, manasız bir huzursuzluk…”

Bağlantı profilde.

@murat.vesaire
...

Van’da genç yazarlara, “Fikirden Kurmacaya Bir Öykü Yaratmak” isimli bir atölye veren Serpil Canalan bu yolculuğunu “Bir Çizgili Defter Meselesi” yazısıyla kaleme aldı.

Bağlantı profilde.

@serpilcnln
...

Mehmet Can Şaşmaz, “Ceza” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@mehmetcansasmaz
...

Ahmet Erkam Saraç, “Sakın Efsane Söyleme” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@aerkamsarac

Bağlantı profilde.
...

Oğuz Dinç, “Herkesin Derdi Kendine” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@oguzdinc_official

Bağlantı profilde.
...

Dilara Ulu, “İzafi Mesele” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

@dileabag

Bağlantı profilde.
...

Mehmet Can Şaşmaz, “Ödül” isimli öyküsüyle Yazı İşleri’nde!

Bağlantı profilde.

@mehmetcansasmaz
...

Yazı İşleri


Künye

Yayın Yönetmeni

Murat Çelik


Yayın Kurulu

Duygu Değirmenci

Elif Yeşilkaya

Eris İnal

Fırat Yılmaz

Gülcan Ayral

Hatice Tosun

Müge Oskay

Salihcan Sezer

Tolga Esat Özkurt

Yavuz Yavuzer

İletişim

[email protected]

Press ESC to close