Edebiyatımızın, öykü evrenimizin en üretken ve önde gelen yazarlarından Cemil Kavukçu, 2023 yılında yayımlanan Boş Zamanlar kitabının ardından arayı (iyi ki) açmadı ve 2024’ü Gölgeli Muhabbetler ile selamladı.
Can Yayınları’ndan çıkan kitap iki bölüme ayrılıyor. İlk bölüm kısa öykülerden oluşuyor. Kavukçu bu bölümde “gölgeli muhabbet” şeklinde tanımladığı türden bir yapı kurmuş. Adını vermeden, “anlatıcı” ve “dinleyici” olarak rolleri dağıttığı iki dostun sıcak, samimi, dürüst ilişkisi üzerinden hikâyesini sohbet ortamında aktarmış.
Hikâyeyi “ben” diliyle anlatıcı başlatıyor, geliştiriyor, sona erdiriyor; dinleyici can kulağıyla takip ediyor ve ara ara gölgelendiriyor. Metinde “gölgelendirme” tabiri geniş kapsamda ele alınıyor. Tutarsız, uygunsuz veya hatalı gördüğü noktalarda da, sıradan, basit bulduğu anlarda da dinleyici devreye giriyor, itirazlarını belirtiyor. İtirazlar kısmen kabul ediliyor kısmen ret. Akışın bozulmasına, farklı rotalara sapılmasına, hatta bazen yolun tıkanmasına rağmen dağılmadan, kaybolmadan bir solukta hikâyelerin sonuna gelinebiliyor.
Yazarın kaleminden, karşılıklı atışma ve uzlaşma çizgisinde dostluğun çeşitli yüzlerine tanık oluyoruz. Kitabın, seyirciye yüzünü pek dönmeden, birbirlerine baktıkları ve birinin anlatıcı olarak öne çıktığı Karagöz Hacivat temsillerini anımsattığı söylenebilir. Belki ismini çağrıştırdığı gölge oyunlarını… Kişileri elbette ayrıntılı tanımıyoruz ancak diyaloğa bolca yer verilen yapı, tiyatroya son derece yakın ve yatkın. İkilinin arasındaki irili ufaklı gelişmelerle takip etmesi son derece zevkli bir dil üzerinden de son şeklini alıyor.
Anlatıcı, karşıdaki karakter üzerinden, onun ortaklığında kendi dramaturgisini oluşturmuş. Belirli anına kadar kitabın iç sesle yaşanan çatışmaları yansıttığı düşünülebilir. Aynı ana kadar, dinleyici kolaylıkla okur da olabilir. Zira Gölgeli Muhabbetler, “dinleyiciyle” empati kurmaya oldukça elverişli bir metin.
Beri yandan içerik, dinleyiciyi iç sesten ziyade fiziksel bir varlık olarak konumluyor. Böylece yazar akışta, biçimini kurguya dâhil edebildiği şaşırtıcı hamlesini sahaya sürebiliyor. “Vesikalık Fotoğraf” isimli öyküsüyle okuyucuyu hem üzdüğü hem kendi tabiriyle “lıkırdattığı” çatıyı bozan, beklentileri boşa çıkaran farklı bir yol alabiliyor. “Keşke” isimli öyküyle beraber ilk bölümü sona erdiriyor.
Öykülerin geneline bakıldığında, olay örgüsü odaklı ilerlenmediği söylenebilir. Anlatılan hikâyelerin çarpıcı kurgulara sahip olmasındansa günlük yaşamdan kolay kolay akla gelmeyecek küçük kesitlerin ilgi çekici yaklaşımlarla yansıtılması tercih edilmiş. Berberde kesilen saçın ivmelenerek, şiddetle ayağa batması gibi öykü kitaplarında ender rastlanabilecek türdeki detaylar kullanılabiliyor, aynı detaylar diğer öykülerde de karşımıza çıkabiliyor. Dolayısıyla seyir, kendi içerisinde hafıza ve devamlılık arz ediyor. “Berber”, “Gölgeli”, “Simitçi”, “Keşke” isimli öykülerde hayatın koşturmacası içerisinde kaybolan, algılanmayan veya ufaltılan insanlık hallerine durup bakılırken değişik bir ölüm süreci barındıran “Vesikalık Fotoğraf” ve gemide geçen “Makasçı Kâmil” öyküsünde gerçeküstü öğelere yer veriliyor.
İkinci bölümün başında okuru eski, siyah beyaz bir fotoğraf karşılıyor. Genç erkeklerin kadrajında bulunduğu fotoğrafın ardından “Boğazova” başlıklı metinle geçmişe uzanıyoruz. Lise sıralarında tanışan bir grup arkadaşın, yakınlarının kamyonuna doluşup vahşi doğanın yanı başında, kuş uçmaz, kervan geçmez alana varmaları, çadır kurarak birkaç günlüğüne kamp yapmaları anlatılıyor.
Onları kamp yapmaya iten sebepleri veya sürecin gelişimini belli oranda görebiliyoruz. Lisede kızlar tarafından fazla dikkat çekmeyen bu grup hem kızlarda hem çevrelerinde ilgi uyandırmak için türlü işlere kalkışıyorlar. Açılımını sadece kendilerinin bildikleri ve sonsuza dek saklamaya ant içtikleri “Daas Bets” ismini kendilerine yakıştırıyorlar. Zamanla kısalıp “dasbets”e dönüşen lakaplarıyla maceralara atılıyorlar.
Birbirlerine gönülden bağlı arkadaşlar, ergenlik döneminin cahil cesaretini, hayat enerjisini, eğlenceli coşkusunu her an hissettirecek şekilde hareket ediyorlar. Kamp boyunca başlarına çeşitli aksilikler geldikçe okuma deneyimi daha neşeli hale gelebiliyor.
Kitabın son metni ise “Dasbets Buluşması” adını taşıyor. Aradan geçen uzun yılların ardından, grubun yaşlanmış vaziyette yeniden bir araya gelmeleri konu ediniliyor. İnegöl’de, Oylat’taki termal tesiste gerçekleşen buluşma ilk andan itibaren dolu dolu geçiyor, güncel, keyifli detaylara geçmiş, sevimli anılar eşlik ediyor.
Gençlik ve yaşlılık, zamanla değişen yörelerin öncesi ve sonrası; kontrastıyla etkiyi arttırıyor, hüzün bırakıyor ardında. Bittiğinde hem dostluğun gerçek hayatta sürmesini hem kitabın aynı oranda uzamasını isterken bulabiliyor okur kendini.
“Boğazova” ve “Dasbets Buluşması” metinlerinde Kavukçu’nun kendinden bahsetmesi, kitabın ikinci bölümünün otobiyografik öğeler içerdiğini düşündürüyor. Anı formunda aktarılan bölümün özünde, “gerçek” ya da “kurgu” olması metnin gücü açısından fark uyandırmıyor.
Hemen her anına yansıyan muzipliği, ince mizahı, samimi üslubuyla baştan sona keyifle ilerleyen Gölgeli Muhabbetler’in ikinci bölümüyle birlikte Cemil Kavukçu kendinden özenle sunduğu parçalar armağan ediyor okura.
SALİHCAN SEZER
Bir yanıt yazın